Neden mi?

Ankara
Leylâ, Canım,
Kayb, berbat ve sessizim... Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu.
Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten.
Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. Buna ne dersin?
Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha?
Fotoğrafındaki “halbuki...”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatır mısın?
Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri... Ne yapsam?
Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi söylüyorum.
Yarı parçan..."
Ahmet Arif
(Leyla Erbil'e mektuplar)

NOT2: Mektup Aşkları'ndan:
“aşkın ne olduğunu ne olmadığını hala anlayabilmiş değilim ferhundeciğim. bana akıllı, zeki, güzel olduğumu söyleyenlere bazen içimden “ ee peki sana ne!” diyorum, bazen de kendi kendime soruyorum: güzel olsam bile (onlara öyle gelse bile gerçekten) benden daha güzel olanlarla karşılaştıklarında ne olacak? benden daha zekisi, daha dürüstü, daha üstünü diyelim, bulduklarında beni bir kenara iteceklerse bunun adına niye sevgi diyeceğim ve ben de onlara ( ya da muhayyel o’na) ben de seni seviyorum diyeceğim. bu ne kadar ucuz, ne kadar sıradan bir olgu.... ben mutlak olanı, kalıcı ve sürekli olanı isteyebilirim ancak ama mutlak olan diye bir şey var mı dostum?”

“nasıl oldu da bir kadınla bir erkek arasında temiz ve ebedi bir aşkın mevcut olduğuna inandık biz?... peki ama, eğer aşk yoksa, benim içimde küçücük bir kızkenden beri var olan o duygu neydi? onlar bile aşk’ın var olduğunu ispata yetmez mi? benim, senin ve bütün kadınların arzuladığı, beklediği şeyin, aşk’ın var olmadığını değil, var olduğunu ispat etmiyor mu o duygular? yoksa sadece bize, kadınlığa mahsus bir duygu mudur aşk?”
NOT3: "iyi güçtür, baş eğdirmeyen umut"
NOT4: Cüce'den:
" usul usul erimeye koyuldu direncin, insanlara beslediğin eski sevecenliğinin yerini bir süre evde yapma ‘kalp şarabı’ aldı, bulantını bastırmak için.
kalp şarabı:

on tane taze maydanoz sapı temizce yıkanır, yapraklarıyla birlikte. bir litre doğal şaraba eklenir. o eklendikten sonra iki yemek kaşığı doğal üzüm sirkesi eklenir ve ağır ateşte on dakika kaynatılır. (dikkat taşar) bu durumda üç yüz gram doğal bal eklenir ve dört dakika daha hafifçe kaynatılır. sıcak kalp şarabı süzülür ve önceden yüksek dereceli alkolle çalkalanmış olan şişeye doldurulur. şişenin ağzı çok iyi kapatılmalıdır. şişenin dibinde biriken tortu zararlı değildir ve birlikte dikilir. zayıf kalplere, kalp yorgunluğuna, koroner yetmezliğine, merhametten doğmuş olan çifte kalbe, topluma duyulan tiksintiden oluşmuş üç kalbe, beş kalbe, semavi ve sevdai nedenlerle sürekli kalp sancısı çekenlere önerilen bu kalp şarabını da denedin uzunca bir süre…
bunca insanın dile getirdiği ‘ya uymak ya yok olmak’ öğüdüne kulak asmıyor görünsen de şu bilinmezlik - sizlerin de ayırdına çoktan varmış olacağınız biçimde -, akorsuz iki kalp taşıyan bir insana dönüştürmüştü seni. ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder