Bazen bir cümle kuruyorlar ve karşısında gözlerin doluyor. Yetmiyor çenen titriyor. Yetmiyor gözlerin öyle sevgiyle bakıyor ki “yerin dibine girsem daha iyiydi.” halini yaşıyor cümle kurucular. Bazen insan dilini tutamıyor. Bazı dillere kör düğüm atılmalı, bazı düşünceler def edilmeli zihinlerden, bazı kalpler yalnız sevgiyle dolmalı. Ama öfke kimi zaman insanı kusturabiliyor. Bağıra çağıra veya karman çorman harfler arasında. Bazen öyle olduğu gibi ne varsa… bana kalırsa mutluluktan hasta olmayı tercih etmeli insan. Öyle çok gülmeli ki midesi bulanmalı-başı ağrımalı mesela. böylesi daha yaşanası olabilirdi. Bilirim, her şeyin fazlası zarar.
Kış bekçisinin mütemadiyen planlarımı suya düşürmek gibi bir misyonu var. Takdir ediyorum ki işinde oldukça başarılı. Mesela şemsiyesiz günlerimde daimi olarak yağmur yağdırıyor, tam yetişecekken shuttle’ı okula gönderiyor, en sevdiğim tatlıyı bulunmaz kılıyor, sabah kahvaltısı siparişlerimi geciktiriyor. Basit numalar. Ama sevdiklerimin çevresinde dolaşmasına tahammül edemiyorum. İşte o zaman “çizgiyi aşıyorsun Kış bekçisi Bayım zu Henry*” diye bağırmak geliyor içimden. Beni aramızdaki soğuk savaş sessizliğinden çıkarıp tüm canlı organizmaları yok edecek sıcak savaşın gürültüsüne çekmeye çalıştığının farkındayım. Zararın fizyolojik etkisinden korkmuyorum üstelik. Sevgilime bir sonsuzluk yüzüğü hediye ederim The Vampire Diaries vari yaşar gideriz. Ancak sessizlik kadar anlamlı az şey var.
Şans bazen aranınca bulunan bir şeydir. Hangi duygunun misafiriyim? Nasıldı kaybedenler kulübünde “her şeyin başı su.” Aynen öyle.
Deniz aşırı bir ülkede uyansak diyorum. Bildiğimiz tüm dilleri unutsak mesela. gördüklerin ve hissettiklerinden ibaret bir dünya. Bunun için okumayı unutmaya bile rızalıyım. Her şeyin en sade olduğu yere duyduğum ihtiyaç günden güne artıyor. Müzikten yorulmamak için bilmediğim dillerde şarkılar dinlemeye başlayalı çok oluyor. Bir diğer seçenek için, http://www.youtube.com/watch?v=ReLllNkqcxw
Üstünden ne sular akmış.
Senin diyorum öpücüklerimde boğulmanın bir anlamı var.
Sevgilerimle,
derya.
Ars longa, vita brevis, occasio praeceps, experimentum periculosum, iudicium difficile.
18 Aralık 2011 Pazar
28 Ekim 2011 Cuma
Gecenin kaç çocuğu vardır?
Ben geceye inanırım, sen benim kadar inanç duyuyor musun ona, buna bakmalısın. Bir de: kaça kadar saymayı başarabilirsin. İşe başlarken tek tek adımlarını ölçerek kullanmayı bilmeli insan. Sayılar kuramına enine boyuna baktım ben, sayıları bir bir tanımaya çalıştım, sıfırla yüzleşeyim dedim ve sıfırı tükettim. Şimdi, kim ileri sürebilir şunu : Gecenin sıfır çocuğu vardır. Kanıtlamak gerekir. Böyle bir sava inanıyorsak, ne yapabiliriz, oturup saymaya koyulmaktan başka. Bir kere, her gün geceyi beklemek zorunda kalacağımız kesin. Sonra, bütün geceyi uyanık geçirmekten başka bir çözüm bulamayacağımız da kesin. Asıl aşılması kolay olmayan engel, gecenin yerini saptamak. Onun gökyüzünde durduğunu sanan öylesine çok insan gördüm ki, ancak bu kadar yanılmak olur: Gece olunca, kalkıp yeryüzüne iner. Yoksa bunca korkmaz, bunca ateş, mum, lamba yakmazdık. Demek ki gece, gerçekten içimizdedir. Onun için çocuklarını sayamayacağımızı sanmak boş yere büyüklenmeye kapılmaktır. Ben gecenin yerinde olsam çocuklarımı saydırmazdım. Sayıların sonul sonsuzluğu buradan kaynaklanıyor bana kalırsa. Sonra, gece diyorsun ya, kuzum hangi geceden sözediyorsun: Dün gece yarın gece ile nasıl karşılaştırılır? Hem yarın gecenin geleceği nereden belli?
Enir BATUR. (bir balık bir başka balığa onu sevdiğini söyler mi?)
Enir BATUR. (bir balık bir başka balığa onu sevdiğini söyler mi?)
25 Ekim 2011 Salı
Göğe bakma durağı*
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Turgut Uyar
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Turgut Uyar
19 Eylül 2011 Pazartesi
kelimeler.
Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini.
Özdemir ASAF
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini.
Özdemir ASAF
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)